ZEYTİNYAĞI KÜLTÜRÜ…
” Hatırlıyorum.. Babamın hayal meyal mengeneleri hatırladığı gibi, ben de hayal meyal hatırlıyorum buhar makinasını. Buhar makinasının pıspıslarını, volanının dönüşünü, kayışların eklerinin çıkardığı patpat seslerini. Kazancının buhar kazanına kürek kürek pirina attığını, bacadaki buharlı düdüğün sesini hatırlıyorum. Taşların huzurlu seslerini özlüyorum. Sulu baskıların kalkıp inmesi, taşçı, gavatacı, torba bağlayıcı, yan baskıcı, ustalar, küfeciler gözümün önündeler hala. Yağcılar polimaların başında harıl harıl çalışıyorlar. Güğümler, lancalar, isternalar yavaş yavaş doluyorlar o altın sıvıyla. Zeytinlerin fabrika avlusuna sığmadığını, sokaklarda dört yana dizildiğini hatırlıyorum. Ve çuvallardan sızan karasuların yağmura karışıp, kaldırım kenarlarından aktığını. Fabrika avlusuna koca koca kamyonların, traktörlerin yanı sıra, at arabalarıyla, bisikletle, el arabasıyla, hatta poşetlerle zeytin geldiğini. Yüzlerce çuvallık partilerin arasında, üç beş kiloluk zeytin partilerinin, şirket yapılıp, topluca sıkıldığını. Fabrika avlusunda akşamüzerlerinin birer şölene dönüştüğünü, çaylar kahveler ısmarlandığını, yorgun ama huzurlu üreticilerin, randımanlar, asitler, nefasetler, fiyatlar üzerine muhabbetlerini hatırlıyorum. Havran civarındaki zeytin amelelerinin, bizim fabrikanın düdüğüyle işbaşı yapıp, yine aynı düdükle paydos ettiklerini dinledim, yaşlı yaşlı amcalardan. Buhar makinasından, elektrik motorlarına geçiş sürecini gördüm. Ve sulu baskıların sökülüp, modern kontinü tesislerin kurulduğunu. Teknolojinin, gelenekselliğe galip geldiğini gördüm. Yine de zeytinyağı üretmenin meşakkatli bir iş olduğunu, müthiş bir özen gerektirdiğini öğrendim.
Bizler, bu yöre halkı, zeytinyağının her derde deva olduğuna inanırız. Bir yerimiz yaralansa, bileğimiz burkulsa, elimiz yansa, saçımız dökülse zeytinyağından medet umarız. Zeytinlikte veya zeytinyağı fabrikasında çalışmamışımız yoktur içimizde. En azından bir güğümün kenarından tutmuşuzdur. Eskiden gaz lambası yerine yağ kandilinde aydınlanmışızdır. Kapı menteşelerinin gıcırtısını zeytinyağıyla kesmişizdir. Zeytin odunu yakmış, hayvanlarımıza yaprağını yedirmişizdir. Zeytin çuvallarının üzerinde tepinmemiş çocuk yoktur buralarda, her çocuk pirina yığınında yuvarlanıp azar işitmiştir annesinden. Herkes biraz tadım uzmanıdır burada. Kimseye kötü yağ yediremezsiniz. Öyle ki tatile çıkarken yanına bir şişe zeytinyağı alanlarımız vardır, restoranda salataya ve balığa eklemek üzere. Herkesin birkaç ağacı vardır mutlaka, ‘’evin yemekliği’’ çıkar. Hediye, bir teneke zeytinyağıdır bizde. Herkes bir teneke zeytinyağıyla uğurlar misafirini.
Zeytinyağı öyle bir kültürdür ki, tarih boyunca medeniyetleri şekillendirmiş, Orta Asya’dan gelmiş biz Türkleri, birer Akdenizliye dönüştürmüştür. O yüzdendir ki, bu zeytin ağacının altında bizler, Lidyalıları, Persleri ve Romalıları yabancı saymayız. Sanki biraz bizdenmiş gibi gelir eski Yunan tanrıları. Öyle bir kültürdür ki zeytinyağı, nesillerdir içinde olmakla övünürken, sekiz bin yıllık tarihin içinde birkaç yüzyıllık geleneğimizi sorgularız. Öyle bir kültürdür ki, zeytin ağacının kutsal olduğunu, ona sahip olduğumuz için kutsandığımızı düşünür, zeytin olan yere felaketlerin uğramayacağına inanırız.. “
Alıntı: https://www.evliyazadezeytinyagi.com.tr/sayfa/zeytinyagi-kulturu